BEDİÜZZAMAN'A GÖRE HAKİKİ DEMOKRASİ
19 Temmuz 2013 11:12:53
Yeni sivil ve demokratik bir anayasa çalışmalarına dair görüş ve düşüncelerin üretilmekte olduğu şu günlerde, biz de bir vatandaş olarak bu konulara kafa yormakta, konuyla ilgili araştırmalarda bulunmaktayız. Bu araştırma dosyamızın önemli bir bölümünü asrımızın müceddidi Bediüzzaman Said Nursi'nin konuyla ilgili eserleri ve düşünceleri teşkil ediyor. Nursi'nin yüzyıl önce yazdığı eserlerindeki ilgili görüşlerinin ne kadar güncel ve manidar olduğu anlaşılınca, insan hayret edip hayran kalmadan edemiyor.
Bediüzzaman, II. Meşrutiyetin ilanından sonra yaptığı Doğu illeri ziyaretinde, İstanbul'dan geldiği için kendisinden hediye bekleyenlere, en büyük bir hediye ile geldiğini söyler. Milletin yarısını bu hediye uğruna feda etseydik yine ucuz olurdu , diyerek hediyenin çok kıymetli olduğuna dikkat çeker. Çünkü, hediye olarak, Kürtleri, hatta bütün İslâm âlemini asırlardır geride bırakan istibdat, "zorba virüsü"ne karşı etkili olan "meşrutiyet (demokrasi) ilacını getirmişti.
Bediüzzaman, meşrutiyet kılıfıyla istibdadı devam ettirenlere de dikkat çekmiş ve mücadelesinin "meşrutiyet-i meşrua" için olduğunu ısrarla belirtmiştir. O'na göre meşrutiyetin meşruiyetinin birinci şartı, sistemin her türlü zorbalıktan arınması ve kalkın isteklerinin yönetime aksetmesidir. Yani "hakiki demokrasi"nin hâkim olmasıdır. Bediüzzaman, adı ne olursa olsun, hakiki olmayan meşrutî yönetimlere şiddetle karşı çıkmış ve hakiki demokrasi talebinde bulunmuştur. İkinci şart ise meşrutiyetin dört mezhebe ve İslâmın adabına dayanarak meşruiyet kazanmasıdır. Halkın çoğunluğunun Müslüman olduğu bir toplumda, bu şart birincinin doğal sonucudur. Bediüzzaman'ın konuyla ilgili bütün görüşleri ele alındığında, gerçek anlamda milletin isteklerini yansıtan demokratik sistemi tek bir şahsın veya zümrenin yönetimine tercih ettiği görülüyor. Eğer halkın çoğunluğu Müslüman ise söz konusu sistem meşruiyetini İslâma dayandıracak. Ancak çoğunluğun gayr-ı Müslim olduğu bir durumda da Bediüzzaman'ın özgürlükçü ve demokratik bir sistemden yana olduğu kolaylıkla söylenebilir.
Mesela, Müslümanların azınlıkta olduğu bir toplumda İslâm namına zor kullanarak yönetimi ele geçirmek yerine, Bediüzzaman, demokratik ve özgürlükçü bir sistemde bireysel olarak İslâm'ı yaşamayı ve tebliğ etmeyi tercih eder. Başka bir deyişle, Bediüzzaman her türlü dayatmacı sisteme karşı olmakla "hakiki demokrasi" taraftarıdır. Dolayısıyla, Bediüzzaman'ın demokrasi taraftarlığını Müslümanların çoğunlukta olduğu ve İslâm'la meşruiyetini kazanan demokrasi ile sınırlamak doğru değildir. Bu anlamda "merutiyet-i meşrua"dan kastedilen öncelikle "hakiki demokrasi olduğu söylenebilir. Nitekim Bediüzzaman Divan-ı Harb-i Örfî isimli eserinde şöyle der: "Meşrutiyet-i hakikiyenin (hakiki meşrutiyetin) müsemmasına (gerçek manasına) ahd-ü peyman ettiğimden istibdat ne şekilde olursa olsun, isterse meşrutiyet libası (elbisesi) giysin ve ismini taksın; rast gelsem sille vuracağım... Tebeddül-ü esma (isimleri değiştirmekle) ile hakaik (hakikat) tebeddül etmez. (değişmez).
Yorumlar
Yorumlar, editörlerimiz tarafından onaylandıktan sonra yayınlanır. Kanunlara aykırı, konuyla ilgisi olmayan, küfür içeren yorumlar onaylanmamaktadır.
12 yıl önce
Harika tesbitler...doğru sözlere ne denir?Gerçekten Bediuzzamandan öğreneceğimiz çok şey var...Bunları bizlere hatırlattığı için NECDET HOCAMA TEŞEKKÜRLER..
- s.
- 1